Milletvekili Erol, TBMM'de Parti Grubu Adına Konuştu
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, parti grubu adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, parti grubu adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuştu.
Milletvekili Erol, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
"Ben aslında bugünkü konuşmamı Sayın Cumhurbaşkanının hem İzmir İl Kongresi'nde hem de bugün grup konuşmasında gerek Sayın Genel Başkanımızla ilgili gerek CHP'nin tarihiyle ilgili söyledikleriyle ilgili bir genel değerlendirme yapmak istiyorum.
Aslında siyasette nezaketin her zaman olması gereken… Özellikle devleti yönetenlerin, siyasi parti genel başkanlarının çok daha mütevazı, hoşgörülü olması gerektiği düşüncesindeyim. Hatta buna güzel bir örnek vererek konuşmama başlamak isterim: Bir gün Adalet Partisinin milletvekillerinden birisi İsmet İnönü'yle ilgili çok ağır ifadeler kullanınca Süleyman Demirel Adalet Partisinin milletvekilini çağırır, der ki: "Senin eleştirdiğin ve haddini aşarak konuştuğun kişi İsmet Paşa, arkasında 2 tane savaş zaferi var. Senin arkanda ensen ve yalnızca ceketin var." Yani bunu siyasetin nezaketini, siyasetin hoşgörüsünü ve geçmişte yapılan işlerle ilgili saygının bir ifadesi olarak değerlendirmek isterim.
Şimdi, her şeyden önce, tabii, doğal olarak bütün siyasi partilerin kendilerine göre siyaset tarzı, dili, bakış açısı, ideolojisi, parti programı; hükûmet olduğunda hükûmet programı, uygulamaları, kadrolaşması; doğal olarak birbirimizden farklılıklarımız var. Zaten hepimiz aynı şeyi düşünmüş olsaydık ayrı partilerde olmazdık ama hepimizin ortak amacı şu olmalı: Devletin liyakati, devletin geleneği, devletin geleceği olmalı. Yani bugün A partisi iktidar olabilir, yarın B partisi iktidar olabilir. Geçmişte bizden önce de bu koltuklarda oturan birçok partinin milletvekili vardı; bugün biz oturuyoruz, bizden sonra da başka milletvekilleri olacak ve geçmişte yine bu Parlamentoda başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapan partiler vardı. İşte, Süleyman Demirel'in DYP'si, Turgut Özal'ın ANAP'ı, Necmettin Erbakan'ın Refah Partisi, Bülent Ecevit'in Demokratik Sol Partisi, Allah hepsine rahmet eylesin. Yani bunlar bu ülkede milletvekilliği yaptılar, Başbakanlık yaptılar, Cumhurbaşkanlığı yaptılar ama bugün Parlamentoda partileri yok ama devlet var ama Parlamento var. Onun içindir ki birinci görevimiz, yalnızca kendi iktidarımızı korumaya yönelik, kendi siyasi amaçlarımızı Hükûmetin uygulamalarına dönüştürmeye yönelik değil, devletin geleneklerine uygun davranmak zorunda olduğumuzu asla unutmamalıyız. Bununla ilgili, ülkemizin efsane milletvekillerinden, Millî Eğitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel'in çok güzel bir sözü var, diyor ki: "Devlet adamları bir sonraki nesli, siyaset adamları bir sonraki seçimi düşünürler." Bugüne kadar… Önemli olan siyasi vasfımızla, siyasi kimliğimizle siyaset yapmak değil ama aynı zamanda devlet geleneklerine uygun davranmak da.
Bunları niye anlatıyorum? Bunları şunun için anlatıyorum. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının her televizyon programında, her il kongresinde, her grup toplantısında 2 konu üzerinde genelde çok yoğun bir söylemi var; nedir bu? Birincisi, "CHP'nin dikili ağacı yok."ikincisi, "cibilliyet" meselesi. Ben ikincisinden başlamak istiyorum, cibilliyet meselesinden.
Bu ülkede Anadolu toprakları üzerinde yüzyıllardır yaşayan bütün medeniyetler, bütün kültürler; dini, mezhebi, ırkı ne olursa olsun, herkesin cibilliyeti kendi şerefi, kendi onurudur; kimse kimseyi cibilliyetsizlikle suçlayamaz. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü niye? Hepimiz bir kültürden geliyoruz, hepimizin kendimize göre aile geleneklerimiz var; soyumuz var sopumuz var. Herkesin kendine göre soyu sopu, kendisinden sonraki nesillere bırakabileceği en büyük mirastır ve şereftir ve onurdur. Cibilliyet meselesinden bir söylem geliştirilmesini, bir siyaset dilini asla kabul etmiyorum ve doğru bulmuyorum.
İkincisi, "CHP'nin dikili ağacı yok." Doğru, CHP'nin dikili ağacını bırakmadınız, vardı. Neler vardı? Yani CHP'nin dikili ağacı olarak neler vardı? Birincisi, 1950 yılına kadar yani tek partili hükûmet döneminde, o dönem, Cumhuriyet Halk Partisi İstiklal Savaşı'nı veren bir parti olduktan sonra cumhuriyeti bir tarafta kurarken devletin kurumlarını bir tarafta oluştururken ve ülkenin ekonomik yapısını, siyasi yapısını, eğitimini, dış politikasını kurumlarıyla yerleştirirken Osmanlı'dan kalan borçlarını da öderken bakın neler yapmış.
Mesela, Merkez Bankasını kim kurdu? Merkez Bankasını Cumhuriyet Halk Partisi kurdu. İş Bankası, Etibank, Denizbank, Sümerbank yani -sürem kısıtlı olduğu için ben yalnızca bir kısmını söylüyorum size- bugün ülkenin ekonomisine destek veren ve ayakta tutan en önemli bankalar Cumhuriyet Halk Partisinin döneminde kuruldu ve bugün hâlâ o gelenekler bu ülkenin ekonomisini ve bürokrasisini yaşatan geleneklerdir. Şimdi, örnek olarak sanayi yatırımları… Ya, bakın, bu ülkede Kayseri Uçak Fabrikası kuruldu, Eskişehir Uçak Bakım Fabrikası kuruldu. TEKEL fabrikaları, şeker fabrikaları, çimento fabrikaları, gübre fabrikaları, Petrol Ofisi, maden ocaklarının hepsi yabancı işletmelerin elindeydi, Cumhuriyet Halk Partisinin döneminde hepsi kamulaştırıldı ve devletleştirildi. SEKA… Bakın, bunların hepsi Cumhuriyet Halk Partisi döneminde kurulan ve sanayi yatırımlarını ayakta tutan yatırımlar, bunların hepsi Cumhuriyet Halk Partisi döneminde yapıldı.
Ulaşımda… Ya, tabii ki doğal olarak her parti döneminde yapılan işler var. Allah rahmet eylesin Süleyman Demirel dedi ki: "Yaptığımız yolları böldünüz, adı duble yol oldu." Bir yol vardı, doğru, çağın koşullarına göre, teknolojinin gelişimlerine göre standartlar, koşullar sürekli değişecek, doğaldır bu. Peki, duble yolların fikir babası kim? Sabri Erbakan; Ulaştırma Bakanlığı müsteşarıydı. Sabri Erbakan kim? Necmettin Erbakan'ın yeğeni, daha ötesine gideyim, 2015 yılında bizim Fatih Belediye Başkanı adayımız. Yani duble yolların fikir babası Sabri Erbakan; duble yoların fikir babası ve bizim Fatih Belediye Başkan adayımız. Yine, CHP düşüncesi ve CHP mantığı.
Yine, geleyim, kara yolları, demir yolları, Türk Hava Yollarının kuruluşu, limanlar… Haydarpaşa ve İzmir Liman'ı devletleştirildi, kamulaştırıldı. Havaalanları… Sizin döneminizde havaalanlarını yapılmadı ki iyileştirildi, bunlar zaten vardı. Yani her dönemin koşullarına göre kamu yatırımlarının geliştirilmesi gayet doğaldır.
Tarım… Mesela bence şu anda corona sürecinden sonra Türkiye'nin, ülkenin birinci öncelik süreci tarım, tarım politikalarının gözden geçirilmesi. Ne yapmışız? Bakın, devlet üretim çiftlikleri kurmuşuz. Malatya'da, Maraş'ta, Sivas'ta, Ankara'da Atatürk Orman Çiftlikleri… Kamu-özel sektör ortaklıklarını geliştirmişiz ve tarımı desteklemişiz. Tarım Kredi Kooperatifleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin kuruluşu, Zirai Donatım Kurumu ve en önemlisi, toprak reformu Cumhuriyet Halk Partisi döneminde gerçekleşmiştir, hâlâ onun dışında gerçekleşen bir şey yok.
Eğitime gelince bugün övünüyoruz değil mi? Ne diyoruz? Diyoruz ki: Sağlık sistemimiz öyle bir sağlam ki. Ama bu, şehir hastanelerinden dolayı değil, o şehir hastanelerinde hizmet eden, cumhuriyet eğitimini alan akademisyenler ve doktorlar sayesinde. Peki, o akademisyenler hangi üniversitelerde yetişmiş? O akademisyenlerin büyük bir bölümü, yüzde 80'lik, yüzde 90'lık bir bölümü kamu üniversitelerinde, Hacettepede, Sütçü İmamda, Ankara Üniversitesinde, Diyarbakır Üniversitesinde, Karadenizde, birçoğu Cerrahpaşa'da, devlet üniversitelerinde yetişmiş ve bugün eğer sağlıkta bir başarı varsa, bu başarı şehir hastanelerinin büyüklüğünden ve modernizasyonundan değil, cumhuriyet eğitimi ölçeğinde verilen eğitimlerden ve mesleki sorumluluktan dolayıdır.
Yine, gelelim, bakın, şimdi… Kaç yıldır iktidarsınız? AKP'li bütün milletvekillerine seçim bölgeniz neresi olursa olsun soruyorum, Sayın Grup Başkan Vekili, bu kürsüden cevap verin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Vereceğim.
GÜRSEL EROL (Devamla) - Yaklaşık on dokuz yıldır iktidarsınız, binlerce fabrika sattınız, limanları sattınız; değil mi? Bakın, sattınız; üretime dayalı bir yatırımınız yok.
Her şeyiniz kötü mü? Hayır, tabii ki doğru yaptığınız işler de var ama istihdam alanı yaratan, ama katma değer yaratan, ama ülke ekonomisini ayakta tutan bir yatırımınız yok; hep tüketim politikası, tüketim, tüketim, tüketim.
Size bir örnek vereceğim. Binlerce fabrika satıldı, kamu mülkleri peşkeş çekildi. Bakın, MHP'li milletvekillerine sesleniyorum. Ben de milliyetçi, CHP'nin milliyetçi kültüründen gelen bir milletvekiliyim. Size bir örnek vereceğim. TEKEL fabrikası 2004 yılında özel sektöre 292 milyon dolara satıldı. Daha sonra bu TEKEL'i alan ortak girişim, 2006 yılında bunu Amerikalı bir şirkete 810 milyon dolara sattı, daha sonra Amerika Birleşik Devleti şirketi İngilizlere bunu 2011 yılında 2 milyar 100 milyona sattı yani 10 katına ve içi boşaltılmış şekilde, mülklerinin bir kısmı da şirketten şirkete devredilirken verilmedi. Şimdi soruyorum size: Bu mu milliyetçilik? Yani kamunun, devletin malını peşkeş çekmek mi milliyetçilik? Bu hepimizin malı mülkü değil mi? Bu, devletin, fakir fukaranın malı değil mi? 292 milyon dolara satılan bir mülk yedi yıl içinde 2 milyar 100 milyon dolara nasıl satılır? Alın size yalnızca bir örnek.
Şimdi gelelim "CHP döneminde kuyruklar vardı." Bugün grup konuşmasında Sayın Cumhurbaşkanı 1974 yılındaki kuyrukları gösterdi. Ben üzülerek seyrettim, demek ki danışmanları yeterince bilgi vermemiş. Niye vermemiş? Çünkü 1974 yılındaki kuyruklar yoksulluktan kaynaklı kuyruklar değildi, yokluktan kaynaklı kuyruklardı. İnsanların cebinde para vardı, alım gücü vardı ama mal yoktu. Ne yoktu? Yağ yoktu. Ne yoktu? Tüp yoktu. Ne yoktu? Akaryakıt yoktu. Niye yoktu peki? Çünkü o zaman -tarihinizi bilmiyorsunuz, tarihinizi öğrenin- 1974 yılında MSP-CHP Hükûmeti emperyalist güçlere karşı direndi ve Kıbrıs Barış Harekâtı'nı gerçekleştirdi. Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan dolayı o emperyalist güçler ambargo koydu ama Türkiye dik durdu. Bugün ne var? Bugün yoksulluk var, kötü olan bu. Millet pazarlardan çürümüş meyve topluyor, sebze topluyor. Yani yokluğun olması, yoksulluğun olmasından daha kötü değil. Yoksulluk insana her şeyi yaptırır ama yokluk varsa beklersin, bir süre sonra o yokluk telafi edilebilir.
"CHP her şeye karşı." CHP hiçbir şeye karşı değil. CHP'nin karşı olduğu ne biliyor musunuz? CHP'nin karşı olduğu, sizin haksız uygulamalarınız. Bakın, bir örnek vereceğim: Birinci boğaz köprüsünü kim yaptı? Allah rahmet eylesin, Süleyman Demirel döneminde yapıldı. Doğru bir proje mi? Evet, doğru bir proje. Peki, nereden yapıldı? Kamu bütçesinden. Kimin mülkiyetinde şu anda? Karayolları Genel Müdürlüğünün. Geliri kimin? Karayolları Genel Müdürlüğünün yani devlet malı. İkinci boğaz köprüsünü kim yaptı? Turgut Özal yaptı, Allah rahmet eylesin. Doğru bir proje mi? Evet, doğru bir proje. Nereden yapıldı? Kamu bütçesinden. Kimin mülkiyetinde? Karayolları Genel Müdürlüğünün. Geliri kime gider? Karayolları Genel Müdürlüğüne. Üçüncü Boğaz Köprüsü kimin döneminde yapıldı? Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döneminde yapıldı. Doğru proje mi? Evet, doğru proje. Peki, kim tarafından yapıldı? Özel sektör tarafından yapıldı. Peki, onun kaynağı nereden bulundu? Kamu bankalarının finansı ve hazinenin garantisiyle yurtdışı kredileri. Şimdi kardeşim, kimin orası? Özel sektörün. Sen kamu parasını verdin mi oraya, kamunun malı mı? Değil. Peki, hazine garantisini şirkete vereceğine, kamu bankalarının kredisini o şirkete vereceğine Karayolları Genel Müdürlüğüne verseydi, o köprü de, Üçüncü Boğaz Köprüsü de devletin olsaydı, geliri de Karayolları Genel Müdürlüğünün olsaydı geçiş garantili olmasaydı, devletin malı olsaydı.
Şimdi, hastaneler… Bakın, Elâzığ'da da şehir hastanesi var. Gerçekten güzel projeler, gerçekten güzel projeler, beş yıldızlı otel ayarında, girdiğiniz zaman gerçekten güzel projeler.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Doktor yoktu.
GÜRSEL EROL (Devamla) - Peki, soruyoruz size? Özel hastanelerin biz yapılmasına karşı değiliz, işletme mantığına karşıyız. Elâzığ'daki tüm hastanelerin aylık masrafı, devlete maliyeti 3 milyonken, şu anda şehir hastanesinin devlete aylık maliyeti 34 milyon; yazık, günah değil mi? Yatak kapasitesi aynı, doktor kapasitesi aynı ama bir tarafta mükemmel bir bina ama diğer taraftaki binalar da kötü değildi ki. Bu, neyi gerektiriyor? Kamu bütçesini, kamu kaynaklarını doğru kullanmıyorsunuz. Çünkü Cumhurbaşkanı partili sistem kamu kaynaklarının doğru kullanılmasına engel.
Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı vardı, Devlet Planlama Teşkilatından yetişen çok saygın siyasetçiler vardı, Hikmet Çetin gibi, Turgut Özal gibi, birçok sayabilirsiniz. Bunlar, Devlet Planlama Teşkilatı hem siyasete devlet adamı niteliğindeki siyasetçiler kazandırırdı hem de devlete iyi bürokratlar yetiştirirlerdi ve kamu bütçesini uzun vadeli, kısa vadeli ihtiyaçlara göre, önceliğine göre planlarlardı. Şimdi, hiçbir bakanın birbirinden haberi yok. Ulaştırma Bakanının Çevre Bakanından haberi yok,
Çevre Bakanının Kültür Bakanından haberi yok. Herkes bütçesini kendi yapıyor. Ne oluyor böyle olunca? Devlette bir birliktelik, bir bilgi akışı yok. Bunların hepsi problem.
Şimdi, demokrasi inancımıza gelince: Bakın, bizim demokrasi inancımızı sizin asla tartışma hakkınız yok. Ben, siyaseti nezaket kurallarıyla yapan birisiyim. Eğer CHP olmasaydı siz bu kürsülerde oturamazdınız. Bakın, bu kadar iddialı konuşuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Siz bu kürsülerde milletvekili olarak oturamazdınız, niye biliyor musunuz? Sizin Genel Başkanınızın ve şu anda Sayın Cumhurbaşkanımızın siyaset yasağını Cumhuriyet Halk Partisi kaldırdı; bakın, siyaset yasağını Cumhuriyet Halk Partisi kaldırdı ve yine Cumhuriyet Halk Partisi 1950 yılında çok partili sisteme geçti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜRSEL EROL (Devamla) - Ama siz İstanbul seçiminin sonuçlarını bile kabullenmediniz, 2'nci defa seçim yaptınız.
Bu düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)